BOYABAT KALESİ

Sinop yolundan Boyabat’ doğru girdiğinizde , Gazidere çayı üzerinde bir köprü bulunur. Bu köprüden batıya doğru baktığınız da birbirine çok yakın kocaman iki kaya kitlesi görürsünüz.
Gazidere çayı bu iki kaya arasından sıkışarak geçer ve köprüye ulaşır. Eğer çaya doğru yürürseniz hemen bu iki kaya eteğine ulaşırsınız. Boyabatlar buraya “Kayaarası” derler. Burası her mevsim rüzgarlıdır.

Sağanız da kılıçla kesilmiş gibi duran dik bir kaya bulunur. Bu dik kay üzerinde kargalar, kartallar kanat gerer, kaya kovuklarındaki yuvaları önünde uçarlar. Solda da ikinci büyük ve dik bir kaya bulunur. Soldaki kaya daha meyilli ve daha alçaktır.

Kalenin üzerinde bulunduğu kayanın karşısındaki kayaya Kırk kızlar denilmektedir. Aynı zaman da buraya Pervane Tepesi de denilmektedir. Bu iki kaya arası jeolojik bir olayla meydana gelmiştir.

Boyabat köprüsünden batıya baktığımızda gözümüze çarpan bu iki kayadan, doğudakinin üzerinde Boyabat Kalesi görünür. Bütün haşmeti surlar ve burçlar yükselir.

Boyabat Kalesine çıkmak için kasabanın içinde girmek  ve Gökdere mahallesinden Kertil yolunu tutmak gerekir. “Şu Kertil’i aşalım. Çamlıkta buluşalım.” diye söylenilen halk türküsünde adı geçen  Kertil yolunu…

Kalede son oturanlar Gökdere mahallesine göç etmişler, böylece kale boşalmış , kaledeki eski ev keresteleri surlar üzerinden aşağı atılırken, bir ağacı elinden bırakamamış ve ağaçla birlikte surdan aşağı düşmüş, bu taşınma 130-140 yıl önce bir cana mal olmuştur.

Kaleye ilk tırmanırken  kayalar üzerinde  çok eski zamanlarda oyulmuş merdivenleri görürüz. Eski merdivenler zamanla aşınmıştır. Merdivenlerin sonunda bir düzlük çıkar. Kuzeye baktığımız da Gazidere çayı görünür. Bu çay  bir ova meydana getirerek daha ileride görünen Gökırmak’a karışmaktadır.

 Sağ tarafa baktığınızda Boyabat ilçesi , kuzeyde kıvrıla kıvrıla akıp giden Gazidere çayı ve tarafında suladığı uzun ova bulunmaktadır.

Boyabat Kalesini incelediğimizde kayalar üzerinde bir sürü kesik ve oyuk delikler bulunur. Kale kapısından içeri girildiğinde iç kalenin batısında biraz ilerlendiğinde kalenin suya inen bir tünel bulunur. Halk bu kaya tüneline (Cirabozan) der.

Boyabat Kalesini ilk kuranlar kayaları buradan delmiş ve aşağıda akan çaya kaya içinden bir yol (tünel) açmıştır. Buna su yolu veya çıkış yolu diyoruz.

Bu tünelin yapıldığı zamanlarda çayın yüksekliğinin bu çıkış deliği ağzında olduğu, zamanla derenin alçaldığı ve bugünkü haline geldiği anlaşılmaktadır.  Yoksa su alma ve dışarı çıkma yününden tünel daha kapalı olarak 16 metre uzatılır, çaya kadar inerdi. Tünelin bütün merdiveni 252 basamaktır.

Boyabat Kalesinin buraya kadar olan kısmı yani eski kale (M.Ö 600) yıllarında Paflagonyalılar tarafından kurulmuştur.

Daha sonra bu civarda yaşayan çeşitli milletlerin kalesi olmuştur. Kaleyi elinde bulunduran bu milletler  uzun yıllar içinde  çeşitli ilaveler yapmış olabilirler. Belki de kalenin dış kısmı birkaç kere değişmiştir. Bugün gördüğümüz sur ve burçlar  çok yeni olup bir Türk kalesidir. Biz Boyabat kelesini eski kesinti, oyma ve tüneli ile 2600 yıllık bir kale ve tarihi eser diye görüyoruz.

Kalenin bugünkü haline gelince : Kalenin görünen surları, burçları ve önündeki hendek ile iç kısmındaki su deposu Türk İslam eseridir. Bu kalenin , Selçukluların son zamanlarında veya Osmanoğullarının ilk zamanlarında yapıldığı kanaatini vermektedir. Belki de Candoroğullarının, Pervanelerin veya Danişmentlerin eseridir. Yani kale surları, burçları tahmini 500 yıllık bir tarihe sahiptir. Bütün malzeme bu zamana aittir. “1830 da kalede Çapvan” lardan Hasan adında bir derebeyinin hüküm sürdüğünü ve aynı şahsın o tarihte buradan sürüldüğünü R. LEONHARD işaret etmektedir. 1830 da yine kale üzerinde 30 haneli bir mahalle bulunduğunu aynı kaynaktan öğreniyoruz. (A.G. Paflagonya.sh.177)

Not : Türk İslam eseri olan Boyabat’ı süsleyen bu gördüğümüz kalenin bir kitabesinin olup olmadığı bilinmiyor.

Bir rivayete göre bir Alman gelmiş. Tarihi eserleri incelemiş veya antika aramış… Bu Alman’a Gökdere mahallesinden birisi, kalenin kitabesini beş liraya satmış. Olay seferberlikte veya daha önce olmuş… Kısacası kesin olarak bir kitabenin var olup olmadığı bilinmemektedir.

Kale kapısı incelenmiş kitabe yeri olarak bir boşluk, kale kapısı üstünden kitabe çıkarıldığını veya söküldüğünü gösterir bir emare bulunamamıştır. Bir taş üzerinde U harfine benzeyen bir şekil varsa da Türk İslam devrine ait kalelerde böyle işaret bir anlam taşımaz.

 Alman profesörü R. Leonhart 1914 yılında Boyabat’a gelmiş ve kaleyi incelemiştir. 1915 de Berlin’de Paflogonya adlı bir kitap yayınlamıştır. Bu kitabında Boyabat ve Boyabat kalesini anlatmaktadır. Bu kitapta kalenin kitabesinden bahsedilmemektedir. Söylenti bu profosörün inceleme yapmasından ileri gelse gerek.

 Boyabat Kalesi uzun bir zamandır bakımsız  bir durumdaydı. Avrupa Birliğinden alınan hibe kredisi ile restore edilerek şimdiki görünümüne kavuşturularak turizme açıldı. Bundan sonra  Boyabat Kalesini korumak ve ona sahip çıkmak tüm Boyabatlılar için bir görev olmalıdr.

Kaynak : Bekir Başoğlu ( Boyabat Tarihi )

 

Share Button